Takvim yaprakları 8 Eylül 1998'i göstermektedir.
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü kazanan bir öğrenci, türbanlı fotoğrafı yüzünden okula kabul edilmez. Okula kaydı yapılmayınca devreye milletvekili olan eşi girer.
Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi önüne, noter ve gazeteciler eşliğinde gelen milletvekili, yine kayıt yapılmayınca basına dönerek, "Bugün Moskova\'da yaşıyor olsaydık böyle bir engelle karşılaşmazdı eşim" der.
O tarihte milletvekili sıfatıyla eşini savunan kişi şu an Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül’dür. Mağdur edilen öğrenci de Hayrünnisa Hanım’dır…
O dönemlere gidersek, ikna odalarında sırf başörtülü fotoğrafları yüzünden mağdur edilen öğrenciler görürüz. Okula gitmek için peruk takmak zorunda kalan üniversitelilere rastlarız.
Eşi başörtülü olduğu için ordudan uzaklaştırılan komutanlar çıkar karşımıza…
Televizyonlarda ve gazetelerde çocuğunun mezuniyetine iştirak edemeyen, ağlayan anneler görürüz..
Ömrünü orduya adayan ve gece gündüz demeden sınır boylarında nöbet tutan komutanlar cezaevindedir. Onların da eşleri çocukları ağlamaktadır.
Gazeteciler ve yazarlar sırf düşüncelerinden dolayı cezaevlerindedir. Eşleri ağlamaktadır.
Çeşitli görüşlerinden dolayı memurlar mimlenmektedir.
Kurunun yanında yaş da yanmaktadır.
Gazeteler, cemaatlerin devleti ele geçirdiğini ve devlet kadrolarının cemaatlere peşkeş çekildiğini iddia etmektedir.
Bunlara tepki göstermek için yürüyenler gözaltına alınmaktadır. Bir korku imparatorluğu varmış gibi halk sindirilmek istenmektedir.
Türkiye halkı %99 güvendiği ordusuna ağlamaktadır.
**
Taksim’de başlayan tüm Türkiye’ye yayılan sivil bir ayaklanma var.
Polisle halk karşı karşıya getirildi.
Azınlık, çoğunluk söylemleriyle, özgürlüklere müdahaleyle, ‘’çapulcular’’,’’2 ayyaş’’, ‘’sivil diktatör’’ ,’’ben yaptım oldu’’, ’’istesek 1milyonu sokağa dökeriz’’ söylemleri belki de anlamlarının ötesinde tahrik etti.
Çoğunluk denilen şey izafidir çok çabuk yer değiştirir. Değil ki %97 ile Beşşar Esad iktidardır, Hitler ise %64 ile iktidardı.
Oysa %99 sanız bile %1’in derdi sizi ilgilendirmeli. Vicdan bunu gerektirir..
Halkın talepleri içtenlikle göz önüne alınmalı.
Gözden kaçan :
Atatürk orman çiftliği halkındır halkın kalmalı.
Yeraltı zenginlikleri gibi konularla ilgili yasa tasarıları halkın talepleriyle şekillenmeli.
Belalı bir coğrafyada yer aldığımızı unutmamalıyız. Kurt puslu havayı sever.
Polis iktidarın rejiminin değil halkın polisi olmakla görevlidir.
Türkiye’nin siyaseti halkın gerisinde kalmamalı..
Yine anneler ağlıyor. Geçmişte şehitlerin, günümüzde Abdullah Cömert gibi idealist evlatların anneleri ağlıyor
İktidarıyla, muhalefetiyle, yollara dökülen genciyle, hatasıyla sevabıyla Türkiye’yi ağlatmaktan vazgeçelim.
Gelecek, çok sesliliği ve milli iradenin şekillendirdiği çoğunluk ve azınlık fikrini aşarak tüm taleplerin karşılandığı demokratik bir yapı arayışı içindedir.
Artık ağlayan Türkiye’den, istikbale inanan Türkiye’ye terfi edelim.
Gül Karyaldız
AKDEV Genel Başkanı